Babamla bir gün sandalye almaya gittiğimizi hatırlıyorum. Küçüktüm. Katlanır ceviz bir (veya iki) sandalye alıp gelmiştik. Benim sandalyeye ilişkin belleğimdeki ilk fotoğraf budur. Babam sandalyeyi açtı ve evimizin eyvanına kurdu. Oturdu, denedi ve bize dikkatli kullanmamızı söyledi. Kahverengi tonu güzel ve parlaktı. Dikkatli kullandık sayılabilir ama mekanizma bir ayağın diğer ayağa destek olması şeklinde olduğu için baskılara fazla dayanamadı ve ahşap sandalye kısa sürede kırıldı, kullanılamaz hale geldi.

Bu sürecin belleğimde bıraktığı fotoğraf izi gereğinden fazla kabarık gelmiştir bana. Bu belirginliğin nedenini tam bilemiyorum.

*

“Sanık sandalyesi” tuhaf bir terkip.

Sandalyelerin en tedirgin edici olanı.

Bu sandalyede oturanların duyguları ile diğer sandalyelerde oturanların duygularının farklı olacağına kuşku yok.

Nesnelerin konumu duyguları da belirler.

*

Sandalyede oturmak herhangi bir toplumsal seviyeye karşılık gelmez. Ne makam işaretidir ne de zenginlik, soyluluk vs..

Sandalyede oturanın kendisi dışında bir ağırlığı yoktur.

Makamı olanın koltuğu olur.

Gücü olanın “divanı”. –Eskiden-

*

Muhteris kişi, oturulacak nesnenin görkemli ve zengin olmasına özen gösterir. Sandalyeye pek tenezzül etmez.

*

Daha küçüğüne iskemle diyoruz. Sandalyeden farkı, arkasız oluşudur. Sondan bir önceki seviye.

Son seviye, malum, yer döşeği.

*

Yaşlılık ve rahatsızlık nedeniyle oturma güçlüğü çekenlerin namaz vakti imdadına yetişen en masum nesnelerden biridir sandalye.

Rasim Özdenören’i hatırlıyorum en çok. O, oturarak kılardı.

*

Sandalye, bir yüksek oturma düzeneğidir.

Bizde genellikle yükseğe oturulmaz. Bu oturuş tarzı geleneğe pek uygun değildir.

Mekânımız yere yakınlıktır. Döşektir. Sadece otururken değil, yatarken de böyle.

Yemek yerken de.

Türk milleti yüksek olanı genellikle değerler sisteminde arar, önemser. Böyle olmuştur. Tarih (bazı yerlerde) böyle yazıyor.

Yükseğe oturmak, toplumsal açıdan üstünlüğe sahip olanlara verilen bir ayrıcalıktır. Bu üstünlük, elbette, manevi üstünlüğü ya da değerler açısından üstünlüğü ifade eder.

*

Batı etkisi oturma düzeneğimizi de değiştirdi.

*

Yemek masasının etrafındaki sandalye sayısının çift olması gerektiği yönündeki kaynağı belirsiz mecburiyet bana hep tuhaf gelmiştir. Hadi diyelim ki kare ya da dikdörtgen masa için biçim gereği sandalye sayısının çift olması gerektiğine inanmışız veya inandırılmışız. Peki yuvarlak yemek masasında neden aynı mecburiyet hissediliyor?

*

Sayıda teklik hayata daha uygundur. Sandalye için de geçerli bu.

*

Bazı yazarlar salondaki yemek masasını yazı masası olarak kullanıyorlar. Evler küçük ve dar olunca başka çare kalmıyor. Ben de bir müddet yemek masasını yazı masası olarak kullandım. Tabii yemek masası çalışma masası olunca doğal olarak sandalyesi de oturmak için kullanılıyor. Hepimiz biliyoruz ki bu sandalyeler uzun süreli oturmaya uygun değildir. Çoğu yazar gibi ben de onlarca saat oturmak zorunda kaldığımdan süre uzadıkça çalışmak bir sıkıntıya dönüşmeye başlıyor. Hele benim gibi zaman zaman geriye yaslanmadan oturamayanlar için durum daha da kötüleşiyor. Sandalyeler tek tek kırılmaya başlıyor.

*

Sekerat halindeki hastanın başucunda oturan kişinin altında büyük ihtimalle bir sandalye vardır.

Yanındaki ölüm yolcusuna bir sandalye üzerinden bakmak, bakmaların en acısıdır. Hele ki bu kişi sevgili ise… 

Sekerat halindeki uzak bir akrabamız için kur’an okumam istenmişti. Hastanın başucuna bir sandalye koymuşlardı. Oturdum ve okudum. İmam-hatip üç veya dörtteydim. Ölüme ve ölüye ilk yakınlığımdı bu.

*

Sandalyedeki en tatlı oturma biçimi küçük çocukların oturma biçimidir. Dört-beş yaşındaki çocuğun sandalyede oturuşu tatlı bir görüntü oluşturur. Her zaman.

*

Güzel insan, oturduğu sandalyeyi de güzelleştirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir