DİLİMDEN BİR KAZA ÇIKACAK

“Bizim kazadan geliyorum.”

“Biraz önce kaza ettim.”

“Kazayla saksıyı kırdı.”

“Feci bir kazaydı, üç kişi öldü.”

Kaza kelimesi sanki son yıllarda “trafik kazaları” ile sınırlı kaldı. Kaza denilince sade o anlaşılıyor.

Toprağın babası (Ebu Turab) Hz. Ali ile ilgili şöyle bir kıssa vardır: Hazret, yıkılmak üzere olan duvarın yanından hızla uzaklaşır. Sorarlar: “Ey Ali, Allah’ın kazasından mı kaçıyorsun?” Cevap şöyledir: “Allah’ın kazasından kaderine kaçıyorum.”

Kaza için, “kaderin fiilen ortaya çıkması” denilir.

Biz bu anlamla ilgili olmadığımız gibi, ibadetlerin kaza edilmesi ile de ilgili değiliz. Biz günlük hayatta geride kalmış bazı anlamlarla ilgiliyiz.

Bizim şu an ilgilendiğimiz, kaza “kadı”nın “kaza”sıdır!

“Kadı” da kim yahu? Yahut: “Kadı mı kaldı?”

“Kadı” hem şer’e göre hüküm veren hem de bulunduğu yerde bazı devlet işlerini gören kimsedir.

“Kadı”nın işi, “kaza”dır. Onun verdiği karara, hükme de “kaza” denir.

Osmanlı teşkilatında kadı (kaadı, kaazı قاضی)’nın hükmüne kaza denildiği gibi, faaliyet sahası olan yere de kaza denir. Sonradan bu idarî bölgeyi yönetme işi kaymakamlara verilmiştir (kadı kalktı, kaymakam oturdu!) ve 1930’lardan sonra da kaza yerine ilçe denilmiştir. Kaymakam, “kaim makam”, yani birinin yerine makama oturan!

Kadı geriye çekilirken hukuk dilimiz hâkim, mahkeme (muhakeme), hüküm, mahkûm dörtlüsünü ezberledi. Bu güçlü bir bütünlük ifade ediyordu. Hâkim, yani hüküm verme yetkisi olan, muhakeme ediyor, hüküm veriyor, hüküm verdiğini mahkûm ediyor…

Peki “kaza” ne oldu?

Kaza, “yargı” oldu!

Aklıma takıldı: 50 küsur yıllık “İlmî ve Kazaî İçtihatlar Dergisi”ne ne oldu?

İnşallah devam ediyordur, “kaza”yı bugünün hukukçularına hatırlatan bir o kalmıştı!

  1. Asırda yaşamış Deşişi Mehmed Efendi’nin farsçadan türkçeye sözlüğünde şöyle deniyor: “Harezm dilinde dava ve kaziyye derler ki kavm ortasında vaki olur. Ol husumeti fasl eden kimesneye yargucu dirler.”

Ahmed Vefik Paşa’mızın Lehçe-i Osmanî’sinde yargu/ı “faslı dava, kat’i hüküm” olarak var. Yargıç yoksa da, yargıcı “hakem” olarak var. Yargılamak da, “hasm (kesme, halletme) ve fasl etmek, dava kesmek.” şeklinde açıklanıyor.

Bir kelime unutulurken, başka bir kelime yükseldi: Yargı. Maksat öztürkçe olsun!

Yargı artık yerli yersiz adalet sistem ile ilgili olarak birçok anlamı karşılayacak şekilde kullanılıyor.

Nesimî’nin beyti dilimden düşmüyor:

Gel, gel berû kim savm u salâtın kazası var
Sensiz geçen zaman u hayatın kazası yok.

Burada geçen “kaza” kelimesini mânasını bilmeyenlerin çokluğu karşısında, ben de dilimden bir kaza çıkacak diye endişe ediyorum!

“SAHİH TÜRKÇE YAZILARI IV” için bir yorum

  • Teşekkür ederim hocam,dualarım sizinle.Sizi Allah için seviyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir