Ağlamanın bir tarihi ve başlangıcı elbette vardır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem, Hz. Havva’yla birlikte işledikleri hatadan dolayı ağlamışlar mıdır? Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz, Peygamberlerin de ağladığıdır. Mesela Peygamberimizin oğlu İbrahim vefat ederken onu öpüp, koklayıp ağladığı ve “göz yaşarır, kalp hüzünlenir ama biz Allah’ın razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz” dediği belirtilir. Ayrıca annesinin kabrini ziyareti sırasında ve vefat eden torunu için de gözyaşı döktüğü; ölüm döşeğindeki bir sahabeyi ziyaret ettiğinde ağladığı, bir başka sahabenin naaşını yaşlı gözlerle öptüğü de rivayet edilir. Romalılara karşı yapılan savaş sırasında bir sahabenin şehit olduğunu duyduğunda da ağladığı bildirilir. Hz. Yakub’un da, oğlu Yusuf için çok ağladığı ve gözlerine perde indiği bilinir. Hz. Davut’un günlerce ağladığı söylenir.
Kur’an Kerim de, az gülmeyi ve çok ağlamayı tavsiye eder. Hz. Peygamber, “Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız” buyurur. Yine Hz. Peygamberin “Kur’an hüzünle nâzil oldu” şeklinde bir hadisi vardır. Bundandır, Kur’an’ı okurken veya dinlerken hüzünlenmeyi ve ağlamayı tavsiye eder. Nasıl kurtulacağını soran sahabeye, işlediği günahlardan dolayı ağlamasını söyler.
Öte yandan Hz. Ömer, kız kardeşi Fâtıma’nın evinde dinlediği ayetlerin tesiriyle ağlar ve Müslüman olur. Hz. Ebu Bekir’in de Sevr mağarasında ağladığı bilinir.
Bir yerden kovulanın mutlu olduğu görülmüş değildir. İnsan cennetten indirildi, kovuldu. Ağlayarak gelir insan dünyaya bu nedenle. Dünya hüzün yeridir. İnsan her ağladığında bu hüzne yol alır esasında. Ağlamak tövbedir. Gözün, öte dünyada şahitliği ağlamasına bağlıdır. Ağlamanın bu yüceliğine halel getiren, dünyaya dalmaktır. İnsan daldıkça masivaya, kaybeder ağlamasını. Ağlamak sahteleşerek gözyaşı haline gelir.
Elbette şunu da söylemek gerekir ki, her gözyaşı ağlamak değildir. Tolstoy “Garip değilim ama kötüyüm. Böyle olurum bazen. Canım hep ağlamak ister. Çok aptalca bir şey ama geçer” dedirtir Anna Karenina’da. Tolstoy’un bu gözyaşına, onun ölümü üzerine Gorki ağlamakla cevap verir gibidir: “Bir telgraf aldım. Telgrafta sıradan sözcüklerle, öldü deniyordu. Yüreğimden vuruldum, üzüntüden ve kalbimin kırıklığından hüngür hüngür ağlamaya başladım.” Tıpkı Nietzsche ölüm döşeğindeyken kız kardeşinin yanında ağlaması gibi. Bu ağlamaya: “Niçin ağlıyorsun Elizabeth mutlu değil miyiz?” Diye sorar.
Evet, gerçek ağlamak, bir köşede olur. Kimsenin olmadığı yerde insan ağlaşır günahıyla. Sözü Cahit Koytak’a bırakalım:
sessiz hıçkırıklarla
sessiz hıçkırıklarla sessiz
çök bu iskemleye
çök bu iskemleye çök ve ağla
ağla ve ağla ve ağla
sebepsiz ağlamayı dene
sebepsiz ağlamayı öğren
ağlamak için ağlamayı
ağlama sanatını
boşalt içini boşalt
ne var ne yok boşalt içini
boşalt ki acılara yer açılsın
acılara kederlere
iç kanamalarına
dip kanamalarına
daha gelmeden onlar
daha gelmeden dalga dalga
daha gelmeden üzerine
gelip doldurmadan

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir