Yazın, okuduk, güzün yazacağız!

*

Edebiyat fakültesinin önünden geçerken, önce bir Alman’a rastladım, sonra bir Fransız’a, İngiliz’e, İtalyan’a…(İspanyola, Rusa…rastlasam da sonuç değişmezdi.)

“Literatür” hepsinin kelimesi…Literatür ve fakülte kelimelerini bir araya getirince mesele halloluyor!

Sadece telaffuz değişiyor, hepsinin de esası latince!

Yüzlerce yıldır bu böyle. Alman aslını inkâr edip latince kelimeyi sözlüğünden çıkarmıyor, İngiliz, Fransız, İtalyan, İspanyol…öyle. İşte bu kelimeler aynı zamanda bu diller arasında bir müştereklik sağlıyor.

Littera, harf, yazı demek. Nâdiren de olsa, literal (harfî), literalist (harfi harfine tercüme yapan), literalizm (harfi harfine çevirme esasına dayanan tercüme) kelimeleri dilimizde kullanılıyor.

Biz yaz-mak’tan bir kelimeyi seçmemişiz. Böyle bir kelime yapsaydık, “yazın” der miydik?

İslam dünyasında müşterek kelimemiz edeb kökünden edebiyat. Mütercim Âsım Kamus tercümesinde “edeb”i zerafet, “usluluk, söz ve fiil olarak güzel davranış” olarak açıklıyor. Muhtemelen Fransızca literatüre baktık, fakat onlar gibi yapmadık, edeb kökünden edebiyatı tercih ettik. Yazı ile, sanatla edebi bir arada görmek istedik muhtemelen. Yazmanın, eser ortaya koymanın bir edebi, tarzı, usûlü olması gerektiği için de böyle yapmış olabiliriz. Bu Tanzimat döneminin kelimesi, daha önce şiir ve inşa vardı, yani şiir ve nesir.

Biz edebiyat deyince, Arap da edebiyat dedi, Fars da. Bütün Türk dünyası edebiyat diyor. Bu aynı zamanda bir medeniyet tercihi.

Edeb’in davet, ziyafet anlamlarını da akıldan çıkarmamak lâzım. Edebiyatçıya edib dedik, ki aynı zamanda “edepli” demektir! Edip, edepli olmak gerek!

Bu kelime o kadar yerleşti ki, öyle büyük edebiyatçılar yetiştirdik ki…Onları edebiyat tarihimizden çıkarsak, edebiyat diye bir şey kalmaz!

Bunu yapamayanlar, edebiyat kelimesini dilimizden çıkarmak istediler. Batı dillerindekine öykünerek “yazın” diye ucube bir kelime uydurdular. İki büyük dilcimiz Faruk Kadri Timurtaş ve Tahsin Banguoğlu kelimenin yapı ve anlam bakımından yanlış olduğunu belirtiyorlar.

Yanlış olmasa ne olurdu?

Edebiyat devamlılık demektir, süreklilik demektir. Bu köklü kelimemizi kullanmaya devam ederdik. Âkif’in, Haşim’in, Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın, Tanpınar’ın ve daha nice edibimizin şerefle taşıdığı bu kelimeyi genç yazarlarımız neden taşımak istemesinler ki?

Onlar edebiyatçı olmalı; yazıncılarla farkları isimlerinden başlamalı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir